20 Eylül 2016 Salı

Çin’in Borç Sorunu Ağırlaşarak Devam Ediyor

Geçtiğimiz günlerde yayımlanan Bank of International Settlements (BIS) raporu uluslararası bankacılık ve finansal piyasa gelişmelerine ilişkin veriler sunuyor. Raporda bankacılık sistemine dair uyarı göstergelerinde özellikle Çin verileri heyecan yarattı ve Çin bankacılık sistemindeki sorunları uluslararası gündeme taşıdı. Bu veriler artan şirket borçluluğu rakamları ve toplam borcun artışı ile karakterize olan Çin’in borç sorununun da çözülemediğine işaret ediyor.

Kısaca özetlemek gerekirse kredi/GSYH oranının uzun vadedeki eğiliminden farklılaşmayı gösteren kredi/GSYH açığı oranının BIS’e göre % 10’un üzerine çıkması bankacılık sisteminde sorunlara işaret ediyor ve önümüzdeki üç yıl içinde kredi kaynaklı sorunların bir krizle sonuçlanması ihtimalinin yüksekliğini ifade ediyor. Çin için bu oran tarihinin en yüksek seviyesi olan % 30,1 olarak hesaplanmış. Kanada verisi ve Asya ortalaması da % 10’un çok az üzerindeyken bu ülkeleri % 9,6 ile Türkiye takip ediyor. Bu noktada bir parantez açalım. Türkiye için oran daha önceki yıllarda % 10’un üzerinde seyretti ancak son veriler yine de Türkiye bankacılık sisteminde bir iyileşme tespit edilmesine izin vermiyor: Türkiye’de sistemin gelire kıyasla anapara ve faiz ödemeleri dikkate alındığında borç servisi oranları açısından sorunları olduğu raporda tespit edilmiş ve incelenen 43 ülke içinde Türkiye, Brezilya ve Çin ardından bu konuda en dikkat edilesi ülke olarak gösterilmiş. 

Çin'e dönecek olursak, BIS raporundaki erken uyarı verilerini ülke ekonomisine ilişkin başka verilere ve son yıllardaki gelişmelere bakarak anlamak daha sağlıklı.

Dünya ekonomisindeki depresif eğilimler büyüme rakamlarını aşağılarda tuttukça, talep daralması Çin ekonomisindeki büyüme tempo kaybını daha belirgin hale geliyor. Bu sorunlar devasa proleterleşmenin ve kısa vadeli kazanç kapısını ardına kadar açan finansal derinleşmenin üstüne biniyor. 2014 ve 2015’te katlanarak artan grevler ve Şangay endeksinin Haziran 2015 sonrasında bir ayda % 30’a varan gerilemesi Dünya ekonomisinin itici gücünün teklediğinin göstergeleri olarak da alınabilir. Hatırlanacağı üzere hisse senedi piyasasındaki oynaklıklar Ocak 2016’da borsa kapatmaya varan çöküşlere neden olmuştu.

Büyümedeki tempo kaybı karşısında faiz oranı 2014’te % 6’dan 2015 sonunda % 4,35’e çekildi (bkz. tradingeconomics.com sitesinden aktardığım grafik). Ekonomik sorunlar karşısında Çin firmalara ucuz kredi sağlama yoluna gitti. Şirket borçlanması 2008’den bu yana hızla artan borç rakamlarını şişirdi.

Toplam borcun GSYH’ye oranı 2008’de % 150’den 2013’te % 220’ye çıktı. Şirket borçlanmasının başı çektiği eğilim, rakamı 2015 sonunda % 255’e taşıdı (Bloomberg Intelligence verilerinden çıkan Dünya Gazetesi’ndeki grafik, borcu unsurlarına bölerek gösteriyor).

Yeni yatırıma dönüşmeyen borçlanma ve Merkez Bankasının borçlanma maliyetini daha indirme konusundaki çekimserliği 2016’da tahvil piyasasına talebi arttırdı. Ekonomik beklentilerin kötüleşmesi ile birlikte bir yandan takipteki kredi oranları artmaya devam etti öte yandan Çin’deki 20 yıllık tahvillere olan talep arttı ve getiri eğrisi (1 yıllık ve 20 yıllık tahviller arasındaki fark) Ağustos 2016’da 90 baz puana kadar geriledi.

Devam eden sorunlar karşısında Çin’in ekonomiyi canlandırmak için uyguladığı yöntemlerin bir sınırı bulunuyor. Devlet desteği ile şirketleri ayakta tutmak, kamu şirketlerinin borçlarını yapılandırmak ve kredi genişlemesini sürdürmek ilelebet mümkün değil. Üstelik düşük görünen devlet borcu oranları yerel yönetimlerin borcu eklendiğinde ikiye katlanıyor.

Çin’in borç sorunu ve BIS’in altını çizdiği kredi/GSYH açığı kısa vadede bankacılık kriziyle sonuçlanmayabilir. Ancak kredi mekanizmasının geleceğe ertelediği sorunların hafiflemesi de pek mümkün görünmüyor.