15 Eylül 2014 Pazartesi

Ekonomi Yönetiminde Sıkışma-I: 2015 İçin Bir Düşünce Egzersizi

Türkiye ekonomisine ait 2014 yılı 2. çeyrek verileri açıklandı. Bu yazı, mevcut verilere dayanarak önümüzdeki dönem ekonomik gelişmelerin neler olabileceğine dair bir düşünce egzersizi niteliğinde. Sonucunu şimdiden söyleyeyim: 2015 içinde, Ocak 2014'ün koşullarına geri dönebiliriz.

Mevcut Durum
Beş temel değişken üzerinden 2014'ün ilk yarısının değerlendirmesini yapabiliriz:
  1. Ocak 2014'ten beri enflasyon istikrarlı bir şekilde artıyor ve Ağustos'ta yüzde 9.5 ile Merkez Bankası hedefinin çok üzerinde. 
  2. Ocak'ta yapılan müdahalenin ardından bir süre baskılanan döviz kuru yeniden yükseliyor. 
  3. Ocak'ta yapılan faiz artışının etkisi hala sürüyor. Hükümetin baskısıyla biraz indirilse de faizler hala  Aralık 2013'ün iki katı düzeyinde, yani yüksek.
  4. Ekonomik büyüme yavaşlıyor. 2. çeyrek rakamlarına göre yüzde 2.1 düzeyinde.
  5. İşsizlik artma eğilimine girdi. Haziran verilerine göre işsizlik yüzde 9.9'a ulaşmış durumda. Bu 42 ayın zirvesi demek.
Mekanizma
Yukarıda sıraladığımız beş temel göstergedeki (enflasyon, döviz kuru, faiz, büyüme, işsizlik) değişimler birbiriyle bağlantılı. Bu bağlantılar ana hatlarıyla şöyle kuruluyor: Döviz kurundaki artış, ithalat kanalı üzerinden enflasyonun yükselmesinde etkili oluyor. Kuru (ve enflasyonu) düşürmek için yapılan faiz artırımı, ekonomik büyümeyi olumsuz etkiliyor. Ekonomik büyümenin yavaşlaması ise işsizliğin artmasına neden oluyor. Yani, kur artışını (ve dolayısıyla enflasyon artışını) engellemek için yapılan faiz artırımı, ekonomik büyüme temposunun yavaşlamasına neden olabiliyor.

İki Dış Etken 
İlk olarak, yukarıdaki mekanizma FED'in faiz artışı kararıyla olumsuz etkilenebilir. Bu etkinin nasıl olabileceğini, 2014 Ocak ayında yaşananlardan türetebiliriz: Türkiye gibi cari açığı yüksek olan ülkelerden başlamak üzere, büyük çaplı fonlar yatırımlarını yeniden ABD'ye yönlendirmeye başlayacak ve bu dövizin ani olarak artmasını tetikleyecektir. Bunun etkisi, yukarıda sıraladığımız değişkenlerin tümünün kötüye gitmesi olacaktır.

Kaynak: http://marxphotobomb.tumblr.com/image/76379449688
 
İkinci dış etken, AB'deki olası parasal genişleme. Bunun iki yönlü etkisi olabilir. İlki, parasal genişleme sayesinde atıl fonlar değerlenmek üzere Türkiye'ye gelmesidir. Bu durumda, daralan AB ekonomisinin Türkiye'nin ihracatı üzerinde yaratacağı olumsuz etki nötralize olabilir. Bu olasılık gerçekleşirse, Türkiye ekonomisi açısından AB'deki parasal genişlemenin etkisi zayıf kalacak, belirleyici olan yine FED kararları olacaktır. İkincisi, parasal genişlemenin etkilerinin Avrupa sınırları dışına taşmaması ve durgunluğun devamı. Bu durumda FED'in olumsuz etkisine AB'nin olumsuz etkisi de eklenecektir.

2014'le Gelen
29 Ocak 2014'te, yani Merkez Bankası'nın sert faiz artırım kararı üzerine, yine Kriz Notları'nda şunları yazmıştım:
"Merkez bankası kararlarından sonra kısa vadede doların ve avronun gerileyeceğini söyleyebiliriz. Ancak bu gerilemenin sürekli olacağını varsaymamız için elimizde herhangi bir kanıt yok. Zira 2002-2013 arasındaki dönemde FED trend olarak genişleyici para politikaları uyguladı, ancak bu sürecin sonuna gelindi. Eğer ABD'de toparlanma devam ederse, önümüzdeki dönemde faiz artışı bile gündeme gelebilir. Dolayısıyla konjonktür Türkiye gibi ülkelerin aleyhine işliyor".
15 Eylül 2014 itibariyle yukarıda söylediklerimizin hayata geçmeye başladığı, yani hem işsizliğin arttığı ve ekonomik büyümenin yavaşladığı, hem de enflasyonun yükseldiği bir ortamın gerçekleştiğini söyleyebiliriz. O zaman bu durumu stagflasyonist bir eğilim olarak adlandırmıştım. Ocak'taki Merkez Bankası faiz kararı bu durumu ancak bir süreliğine geciktirebildi. Bugün geldiğimiz nokta itibariyle, 2014 başındaki durum tespiti, önümüzdeki dönem için de hala geçerliğini koruyor.


2015 Ne Getirebilir?
Sonuçta, altı ay sonra Merkez Bankası'nın Ocak kararlarının kur üzerindeki etkisi ortadan kalkmaya başladı. Ancak sonunda daha yüksek enflasyon ve faiz, daha düşük büyüme ve artan işsizlik ile karşılaştık. Yukarıdakileri toparlarsak, önümüzdeki dönemde karşılaşacağımız tabloyu ana hatlarıyla belirginleştirebiliriz. ABD ekonomisindeki gelişmelere bakarak, FED'in miktarsal genişlemeyi kısa süre sonra durduracağı ve 2015 içinde faiz artışına başlayabileceği söylenebilir. Bu gelişme, Türkiye için yukarıda kısaca özetlediğim stagflasyonist mekanizmanın yeniden benzer bir şekilde işlemesini tetikleyebilir:
- Hükümetin faiz indirimi yapması yönündeki baskılarına karşın önümüzdeki dönemde Merkez Bankası'nın faizde indirim değil artış yapmak zorunda kalması daha yüksek olasılık.
- Olası faiz artışının, döviz kurundaki yükselişi engelleyebilme düzeyi, Merkez Bankası'nın enflasyonu kontrol edebilme kapasitesi üzerinde belirleyici olacak. Burada Merkez Bankası rezervleri ve ülke içindeki siyasi istikrar kadar, gelecek dalganın yüksekliği de önemli olacak.
- Ancak olası faiz artışının dolaysız etkisi, başta konut sektörü olmak üzere, genel olarak ekonominin yavaşlaması şekilde görülebilir.

Ekonomi yönetiminin yukarıdaki tabloya müdahale edebilme seçenekleri henüz tamamen ortadan kalkmış değil. Bu seçeneklerin neler olabileceğini tartışmak, bir başka yazıya kalsın. Ancak 2015 seçimleri yaklaşırken hükümet üzerindeki ekonomik baskının artacağını öngörmek, kahinlik olmayacaktır.