3 Nisan 2014 Perşembe

AKP’nin Yeni Kurtarıcısı Avrupa'nın Krizi Mi Olacak?


Avro Bölgesi’nde son açıklanan enflasyon rakamları, Avrupa’da deflasyonun giderek artan bir risk olarak ortaya çıktığını gösterdi. Avrupa Birliği Merkez Bankası ise buna izin vermeyeceklerini ve ellerinde araçları kullanabileceklerini açıkladı. Bu gelişmeler, eğer yeni bir parasal genişleme dalgası ile sonuçlanırsa, devlet krizi ile sıkışmış olan AKP için bir hayat öpücüğü işlevi görebilir.

Dünyanın Krizi Türkiye İçin Fırsat Mı?
Küresel ekonominin eşitsiz ve bileşik yapısı çelişkilerle dolu. Dünyanın bir bölgesinde patlak veren ekonomik kriz, diğer bölgeleri aynı şekilde etkilemiyor. Özellikle birikimin tıkandığı coğrafya, aynı zamanda birikimin küresel merkezlerinden biri ise, durum daha da karmaşıklaşıyor. Bilindiği gibi 2008’den beri içinden geçmekte olduğumuz kriz ABD kökenli olarak ortaya çıktı. Ardından Avro Bölgesi krizi ile devam etti. Krizin nedenleri ve genel olarak sonuçlarını başka yerlerde tartışmıştık. Burada kısaca kapitalizmin önemli birikim merkezlerinde krize verilen tepkilerin Türkiye’nin büyümesi üzerine nasıl etkide bulunduğuna değinip, Avrupa’daki son enflasyon verisi üzerine ortaya çıkan deflasyon riskinin Türkiye ekonomisi üzerinde rahatlatıcı bir etki yaratabileceğine işaret edeceğim.

2001-2009 Arası
Ekonomik büyümeyi sadece yabancı para girişi gibi tek bir değişkenle açıklamak tabii ki yetersizdir. Ancak burada bir düşünce eksersizi olarak bu bağlantının izini sürersek ne görebiliriz gibi bir noktadan hareket ettim. Böyle bakınca Türkiye’de ekonomik büyümeyle sermaye girişleri arasında anlamlı bir bağlantı olduğunun bir sır olmadığını görürüz. Kısacası, ihracatın ithalata bağımlılığı, ekonomiyi sermaye girişlerine bağımlı kılıyor. Sermaye girişleri ise ülke içindeki faktörler kadar küresel konjonktür tarafından belirleniyor. Bunlardan ilki ikincisinin koşulu durumunda. Yani ülke içinde yerine getirilmesi gerekenler hayata geçmedikçe, küresel konjonktür olumlu seyretse bile o ülkeye eşdeğeri diğer ülkelerde görüldüğü büyüklükte sermaye girişi olmayabilir.

AKP'nin İcraatı
Bu bağlamda Türkiye’de 2001 krizi sonrası dönemde içeride hayata geçirilenler iki başlıkta toplanabilir. İlki, toplum üzerinde piyasa disiplininin hakim kılınması. Bu geniş bir başlık ve açıklamak için burası uygun değil ancak sadece iş yasasındaki değişimini örnek olarak alsak dahi yeterli olabilir. İş yasasının değişmesiyle birlikte esnek çalışma biçimlerinin hayata geçmesi, taşeron tipi iş görme usullerinin daha da yaygınlaşmasına ve güvencesizliğin genelleşmesine neden oldu. İkincisi de devletin yeniden organizasyonu idi. Bunun için merkez bankası bağımsızlaşması, özerk kurullar gibi kurumsal alanda yapılan değişimlerle piyasa disiplininin hakimiyeti için gerekli teknokratik uygulama çerçevesi belirlendi.

AKP'nin Talihi
Dış gelişmeler ise, ABD merkezli ekonomik genişleme dönemi çerçevesinde şekilleniyordu. Bu genişlemenin temeli, 1999-2000’de yaşanan daralmaya karşı FED’in faizleri hızla indirmesi yatıyordu. Bu hamle, ABD ekonomisi için hızlı bir ekonomik büyüme döneminin kapısını araladı ancak bu büyüme finansal genişlemeye dayandığı için oldukça kırılgan idi. Dünya ekonomisi açısından bu dönemin en temel özelliği ise, ABD’deki düşük faizler nedeniyle değerlenmek isteyen fonların ABD dışındaki coğrafyalara doğru hareket etmesiydi.

Dolayısıyla 2001-2008 arasında AKP’nin şansı yaver gitti diyebiliriz. Zira bu dış konjonktür olmasaydı, ne kadar içerde hayata geçirilenler önemli olsa da, yine de bu büyüme oranlarını yakalamak için gerekli olan sermaye girişi olmayabilirdi.

2009-2014 arası
Bu dönemde de dış konjonktür 2000 sonrası dönemi andırıyordu. Ancak 2008 krizi nedeniyle ABD’nin çok daha kuvvetli tepki vermesi, Türkiye ekonomisi açısından kriz öncesi eğilimin sürdürülmesini mümkün kıldı. Zira FED kriz sonrası faiz oranlarını neredeyse sıfırlamakla kalmadı, aynı zamanda miktarsal genişleme olarak bilinen, piyasaya sistematik olarak likidite sunulması uygulamasına girişti. Bunun etkisi 2000 sonrasına benzer bir şekilde gerçekleşti. Türkiye gibi ülkelere muazzam fon girişleri oldu. Ancak, kriz sonrasındaki bu atmosfer, dünya ekonomisinin genel olarak daralması ve büyüme oranlarının bir türlü toparlanamaması nedeniyle süreklilik arz edemedi. 2010 ve 2011 yılından sonra ekonomik büyüme temposu hızla daraldı.

Avrupa Birliği ve Türkiye
Ancak Türkiye ekonomisi açısından ABD’nin etkisi, genel küresel atmosferi etkilemesi dışında çok güçlü değil. Coğrafi olarak Türkiye ekonomisinin entegre olduğu bölge Avrupa. Örneğin Ocak 2014 itibariyle dış ticaretimizin yüzde 44’ünü Avrupa ülkeleri ile yapıyoruz. Dolayısıyla orada yaşanacak gelişmeler bizi yakından etkiler niteliktedir. Aşağıdaki Grafik’te, 2000’lerin başından itibaren Avro Bölgesi’nin ekonomik reel ekonomik büyümesi görülüyor. Buna göre Türkiye ekonomisi ile Avrupa’nın büyüme açısından aşağı yukarı birbiriyle paralel gittiği görülebilir.

Thomson Reuthers Data Stream, 2013 4.Çeğrek
Türkiye (mavi) ile Avro Bölgesi (kırmızı) Reel GSMH Büyümesi, Thomson Reuthers Data Stream, 2013 4.Çeyrek

Burada iki nokta önemli. İlki 2014 ile birlikte resesyondan yeni çıkan Avrupa’nın bu çıkışını sürdürebileceği şüpheli halde. İkincisi de bu şüpheli durum, aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi deflasyon riskinin belirmesiyle daha da bilinmez hale geliyor.

Avrupa’nın Deflasyonu AKP’nin Kurtarıcısı Olabilir Mi?
Bu noktada, Avrupa Birliği Merkez Bankası Başkanı Draghi’nin 3 Nisan’daki açıklamaları daha önemli hale geliyor. Zira Draghi,bu riski karşı "negatif faiz oranı uygulanması ihtimalini" dahi gündeme aldıklarını belirtti. Deflasyon kendi başına bir risk olmayabilir ancak böyle bir kriz konjonktüründe, ekonomik büyümenin yeniden durgunluğa dönüşmesini tetiklediği için tehlikeli. Zira Draghi en büyük endişesinin ne olduğu sorusuna ‘uzun süreli durgunluk’ yanıtını verdi.


Başlıkta sorduğumuz soruya gelirsek, AB Merkez Bankası'nın deflasyon riskine vereceği tepki, eğer ABD'de FED'in yapıtığına benzer bir miktarsal genişleme şeklinde olursa, bu Avrupa'daki fonların değerlenmek için Türkiye'ye akışını artırabilir. Önümüzde iki seçim olduğunu ve seçmenin oy tercihleri üzerinde yolsuzluk iddialarından çok ekonomik gidişatın önemli olduğunu düşünürsek bu gelişme AKP için bir hayat öpücüğü olabilir. Bu durum muhalif kesimler için ise, bir kez daha "kriz gelsin, hükümet düşsün" şeklindeki kolaycılığı bir kenara koymanın zorunluluğunun altını çiziyor.