23 Eylül 2011 Cuma

resesyon mu, savaş ve enflasyon mu?

Jonathan Nitzan ve Shimson Bichler II. Dünya Savaşı sonrası kapitalizmin pusulasının enflasyon olduğunu vurgulayan çalışamalarında yeni bir sistemin farklılaşmacı (differential) bir birikim mantığı ile biçimlendiğini gösteriyor. Depresyon tuzağına geri dönmemenin koşulu hükümetlerin paranın değer yitirmesine razı olması. Ne de olsa parasal genişlemeye aynı oranda eşlik etmeyen bir mal ve hizmet üretimi de yıllık bileşik büyüme oranını (compound annual growth rate) % 3’ün üzerinde tutabilir.

David Harvey’in de üzerinde durduğu, bu oranda büyümenin gerekliliğine duyulan sarsılmaz inanç, oranın bunun altında kalması durumunda çanların çalmasına yol açıyor. Doktriner parasalcılık ve matematikle yoğrulmuş iktisatçı zihniyetinin reformcu bir kapitalist mantık içinde eleştirilmesi de büyüme oranına referansla hükümetleri daha radikal önlemler almaya davet edebiliyor. Ancak eli kolu kapitalizme içikin çelişkilerle baş etme konusunda o kadar rahat olmayan siyaset yapıcıları genel bir hegemonya krizi baş göstermemiş olsa dahi kapitalist devletin asli görevini yerine getirmekte zorlanıyorlar: Kapitalizmden neşet eden çelişkileri kapsamak ve devletin sınıflar üstü bir oluşum olduğu görüntüsünü sürdürmek kriz zamanlarında daha zor. Avro bölgesinde 2011’in ikinci çeyreğinde olduğu gibi % 0,2’lik bir büyüme gerçekleştiğinde bu bir felaket demek. Ancak parasal genişleme üretimin bir uzantısı olarak işlev görmesi umulan finansal sektör karlarını şişirmekten başka bir anlam ifade etmiyorsa durgunluk ve enflasyonun bir arada arz-ı endam etmesi ihtimali var. Buradan çıkış yolu kamu harcamalarında kesinti olarak kodlanıyor. Bu da yeterli olmayabilir. Daha önceki aylarda zayıf toparlanma sinyali veren ekonomilerin altındaki zemini çekiştirmeye devam eden finansal oynaklık ve 22 Eylül’de FED’in A.B.D. ekonomisiyle ilgili beklentileri açıklaması yeni bir borsa çöküşünü beraberinde getirdi. Piyasa dilini kullanırsak bir resesyonun fiyatlandığını herkesin daha kötüsünü düşündüğünü söyleyebiliriz.

Nitzan ve Bichler bize yeni bir düzen (creorder) kurulmaksızın A.B.D. üstünlüğünün devam etmesi ve enflasyonist ortamın varlığını sürdürmesi için petrol savaşlarının işlevsel olduğunu söylüyor. Resesyonun çıkışı savaş mı? Sanırım klasik emperyalizm tartışmasında kapitalizmin varlığını sürdürmesi için sermaye ihracına ihtiyaç duyduğu ve yeni pazarlar için savaşın kaçınılmazlığına dair yapılan vurguyu yeni haliyle tekrar dillendirmemiz lazım. Merkez ekonomilerde resesyondan çıkış için doların dünya parası kimliğine zarar vermeksizin enflasyonist bir ortamın hazırlanması bunun için de doludizgin A.B.D. müdahaleciliği ile petrol fiyatlarında şok arttırımlar gerçekleşmesi gerekiyor. Bu borç yükü altında A.B.D.’nin yeni bir savaşa girişmesi politika yapıcılar için dahi çılgınlık gibi görünebilir. Buna karşın felaketler çağında çılgınlıkların sıradanlaştığını hatırlatırım.